Mahalleli onaylı fırın: Beaten by a Whisker.
- Hazal Yılmaz
- 8 May
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 9 May
Güneşli bir Cuma günü. Black Cat Café’de patlıcan parm sandviçimi yiyorum, sonra Hackney Downs Studios’a yürüyeceğiz parkın içinden. Karşımdaki vegan arkadaşım, bir vegan pastanede yediği Bask usulü cheesecake’ten bahsediyor ama mekanın adını çıkaramıyor bir an için. Hemen sıralamaya başlıyorum: Third Culture Deli, Okja, Wave, hatta çok da sevmediğim Arapina.
“Hiçbiri,” diyor. “Kuzeyde, Walthamstow tarafında.”
“Walthamstow’da mı?” diye tekrar soruyorum, şaşkın, çünkü tamamen vegan bir pastane/fırını radarıma almamış olamam. Google Maps’te kaydettiği yerleri kontrol ediyor ve çat, buluyor meskeni.

“Beaten by a Whisker, St James Overground çıkışında, pardon, yeni adıyla Weaver Line üzerinde.”
“Ve tamamen vegan mı?” diye soruyorum, kafam karışmış. Gülümsüyor ve başını sallıyor. Evet anlamında. Tekrar kontrol ediyorum. Instagram onaylıyor. Bir kez daha. Web sitesi onaylıyor.
Sekiz yıldır Londra’da yaşayan bir veganım, vegan, vegan dostu, vegan’lara menüsü açık her yeri bildiğimi sanıyordum. Demek ki hala öğrenecek çok şeyim var.
Ertesi hafta, Peckham Rye’dan Windrush Lane’e biniyor, Whitechapel’da iniyor, Elizabeth Line ile Liverpool yönüne gidip, Chingford’a doğru aktarma yapıyorum. Yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra Beaten by a Whisker’dayım.

İlk izlenim: Koku. Sonradan çöreklerden geldiğini anlayacağım tarçının enfes aroması. Focaccia’dan yayılan otlar. Kavrulmuş ceviz, muzlu ve akçaağaçlı keklerin kokusu. Ama baskın başka bir şey var. Fırından yeni çıkmış ekmeklerden ortamı saran kokusu. Önümde dört kişi sırada. Hepsi mantar ve soğanlı sosisli börek sipariş ediyor. Sekiz, yedi, altı kaldı. Azalmalarını izliyorum. Başta brokoli ve sosisli mini focaccia ile baharatlı domatesli focaccia arasında kararsızım ama yüksek talep yüzünden bana ne alacağımı sorduklarında “Mantar ve soğanlı sosisli börek ve yulaflı latte, burada; erikli turtayı da paket.” cevabını veriyorum.
O sırada yeni kokular yeni ikilemler yaratıyor. Kavrulmuş balkabağının kokusu açık hava mutfağını ve oturma alanını kaplıyor. Sandviç yemeli mi, yememeli mi?
İyi bir sandviçin bileşenleri nedir? Öncelikle ekmek. Taze, bence ılık ve çıtır olmalı. Sürülecek bir zerzevat. Evde genelde fesleğenli humus kullanıyorum. Beaten by a Whisker’da ise, karatahtada yazana göre, bugün soya labne ve antep fıstıklı dukkah var. Denemeye değecek bir birleşim. Ana sebze olarak balkabağı, yeşillik olarak kale.Böyle bir durumda: tabii ki sandviç!

İlk ısırık her şeyi anlatıyor. Chatsworth Bakehouse’daki o muazzam Kimchi Face-Plant’tan sonra, bu da güçlü bir rakip. Haftalık değişen menüsünde yaratıcı sandviçler bol. Bir sonrakine yetişmek için şimdiden kuzeye yakın yaşayan arkadaşlara haber salıyorum ve Beaten by a Whisker’ın Güney Londra’da ikinci bir şube açması için imza kampanyası başlatmak istiyorum. Çünkü dürüst olalım: burası, tüm veganların hak ettiği ve sevdiği lezzette bir fırın.

Ne almalı: Menülerindeki dört ürünü denedim ve hepsini çok sevdim. Kısaca: her şey mübah. Ama sandviç elzem.
Mutlaka: Bask cheesecake’ini tatmak için geldim ama vardığımda vitrinde eksikliği hissediliyordu etiketin arkasında. Geri dönme bahanem de bu olacak, şanını, namını çok duydum.
Sadece hafta sonları: Tart yapıyorlar. Bu haftanınki, web sitelerinde duyurduklarına göre, kabak, bezelye ve bahçe otlarıyla yapılmış.