Her mahallenin bitki bazlı topluluk mutfağı olmalı diye düşünüyorum. Burada yoktu, o yüzden kendim kurdum.
- Hazal Yılmaz
- 6 May
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 14 May
Tanışalım: Emel Ernalbant
İstanbul'da doğuyorum, biraz şu an yaşamayı seçtiğim Manchester’a benzettiğim Edirne’de üniversiteye gittikten sonra yeniden İstanbul’a gelip dergiler için fotoğraf çekmeye başlıyorum. O zamanki önceliğim seyahat. Mardin’de bir çekim çıkıyor. Hayatımın dönüşüm noktalası. Şu anki partnerimle tanışıyor, yerleşmeye karar veriyorum. Mardin, Suriye sınırında, çok kültürlü bir şehir. Bana başka bir hayatın mümkün olduğunu gösteren yerlerden ilki. 30 yaşındayım. Ermeni, Kürt, Arap, Süryani pek çok din, dil, ırk, mutfak bir arada bu şehirde. Özellikle zanaatkarlarlarıyla büyüleyici. İstanbulla ilişkimi neredeyse kesiyorum. Mardin’de Avustralya’dan gelip ODTÜ’de okumuş, mimarlık fakültesinde öğretim görevlisi arkadaşım Efrin var. Onunla da ayrıca konuşmalısın. Evimize gidip geliyor. Vegan. Yediğimiz, içtiğimiz, okuduğumuz her şeyle ilgili bizi sorgulatıyor. Ben zaten yazları gittiğim Tirebolu’daki çocukluğumdan beri pırasadan eti ayıran, çiğ inek sütünden midesi bulanan biriyim. O yüzden evde de pek et ürünleri pişmiyor ama Efrin sayesinde daha derin konuşmalar açılıyor. Süt ürünlerinin, peynirin nasıl elde edildiğini anlatırken, ineklerin nasıl döllendirildiği, bebeklerinden ayrıldığını açıklarken “Sen hayvanları öldürmüyorsun ama taciz ediyorsun” argümanı beni çok etkiliyor.

Çok kısa sürede ve hızla vegan bir eviz biz artık. Mardin’de çok alışkın olunan bir durum değil veganlık. Evde kendi iç harcımızı et yerine yeşil mercimekle hazırlayıp taş fırına lahmacun, pide gönderiyoruz. Bizi Süryani zannediyorlar, Süryanilerin oruçları var 1 ay boyunca vegan beslendikleri. Evin dışında gittiğin her yerde terayağı, kemikle pişmiş çorba avına çıkıyorsun, birinden birini sormazsan sıkıntı, kesin kullanılmış çünkü tarifte. O dönem koruyucu ailelik yaptığımız Fehet’i de okul çantasına koyduğumuz muzların kabuklarını geri getirmesini, kompost için kullanacağımızı tembihleyerek yolluyoruz. Sirkhane ’de Avrupa birliği desteğiyle karanlık oda dersleri veriyorum. Vegan olmamla birlikte bu da geride kalan icraatlarımdan biri çünkü hem emülsiyonlar hem kağıt hem de karanlık odada kullanılan kimyasallarda hayvan kaynaklı jelatin var. Şimdi bu konuda çalışmalar yapılıyor ama hala yaygın değil ve pahalı. Veganlık, anlayacağın, sadece yememekle bitmiyor, hayatındaki her şeyi gözden ve bilgi içeriğinden geçirmen gerekiyor. Bu sırada hamileyim, Türkiye’de ve buna bağlı olarak yaşadığımız faunada yaşam yavaş yavaş değişiyor. Üniversite yıllarında au pair’lik yaptığım Londra’ya taşınma fikri çok çabuk bir karara dönüşüyor. Oğlum Aki Londra’da doğuyor.
"
Birbirimizle yemek aracılığıyla bağ kurduğumuzda, kendimizi yalnız ve üzgün hissetmiyoruz.
Doğumdan sonra biraz yalnız hissettim, ritmimi tekrar bulmak ve üretmeye başlamak istedim, yaşadığım bölgede yemek ve fotoğrafçılık üzerine yapabileceğim şeyleri araştırmaya başladım. Made in Hackney, Vegan Topluluk Yemek Okulu’nu o zaman buldum, ilk gönüllü fotoğrafçıları oldum, tabakların, etkinliklerin fotoğraflarını çektim, sonra mutfağa girdim. Tirebolu’da fındık toplayarak geçen çocukluğum, Mardin’deki anılarım gibi kişisel tarihimin kaytmanları sayesinde Türk mutfağı masterclass’ları da vermeye başlaydım. Aradığım şey buydu, özlediğim şey. Dünyanın dört bir yanından gelen harika insanlarla çevriliydirdik, yemek pişiriyor, fikir alışverişi yapıyor, dans ediyor, gülüyor ve her etkinlik sonunda birlikte masaya oturuyorduk. Kan bağım olan aileden uzaktaydım ama Made in Hackney’de seçilmiş ailemizi kurmuştuk.

Bu arada Aki büyüyor, her 5 yılda bir yer değiştirmek DNA’ma kazılı gibi zaten. Manchester’da yaşayan, oraya gelmemizi söyleyip duran arkadaşlarımız var. Yine bir toparlanma ve taşınma. Bence bu adada kuzeye çıktıkça insanların sıcaklığı artıyor, çok acayip, soğuk artmasına rağmen insanlar sıcakkanlı oluyorlar. Manchestar’a taşınıyor, Unicorn isimli bir kooperatifte çalışmaya başlıyorum haftanın iki günü. Tedarik zincirini, marketin, dükkanın, restoranın perde arkasında olanları görebiliyorsun. Yine tabii ki sayılı vegan’dan biri benim. İyi sohbetler açıyor bu durum: Vegan olmasan da sürdürülebilir bir market kurabilir misin? Bu sırada Made In Hackney dünyanın herhangi bir yerinde topluluk için yemek kursları açmak isteyenlere atölye açtığını duyurduğu bir platform kuruyor. Katılıyorum, işin hem yapısını hem de sürdürülebilir olması için fonlara nasıl başvurulabileceğini öğreniyorum.
Çok kısa bir sürede fon da alarak, Greens & Others’ı kuruyorum. Bitkisel bazlı mutfak diyoruz çünkü ne yazık ki hala veganlıkla ilgili büyük stigmalar var çevrede. Oysa akuafabayı sirke ve yağla karıştırdığında mayonez oluyor, yumurtaya lüzum kalmadan. Nohut unuyla ve taze otlarla omletler yaratılıyor. Leziz. Tabii ki mercimek köftesi ve hatta vegan baklava müfredatımızda. Şu an okul kantinlerinde kurslara devam ediyoruz ama vegan mutfak kuracağımız sabit bir yere kesinlikle ihtiyacımız var. Çünkü nasıl sigara içmeyen veya bırakan tütün kokusuna dayanamıyorsa ben de bardaklara sinen yumurta, mutfakta daha önce pişmiş et kokusunu hemen farkediyorum.
"
Ekşi mayalı ekmekte dahi protein var. İhtiyacın olan besinleri, işlenmiş, gıda benzeri abur cuburlardan değil, sağlıklı yiyeceklerden alabilirsin.
Bence her mahallede böyle bir okul olmalı, hedefim bunu büyütmek ve yerelleştirmek. Aki’nin büyümesini izlerken okullarda ve ailelerde bazı alışkanlıkların nasıl Amerikanlaştığını fark ediyorum. Çocukların doğum günü partilerinde tavuk nugget ve patates kızartması en yaygın menü; şeker ise neredeyse temel gıda haline gelmiş. Aki’nin arkadaşları bize geldiğinde tost istiyorlar ama vegan olmasını istemiyorlar. Bu, veganlıkla ilgili olumsuz algının somut bir örneği. Ama ben Flora ve Marmite’li tost yapınca bayılıyorlar. Bazen vegan sosis de yiyorlar, bazen yemiyorlar. Yemek yapmayı seviyorum, neyi, nasıl pişirdiğimi düşünmek için yaratıcı alanlar açıyor çocukların istekleri. Bir yemeği farklı şekillerde ele almaya, eskiden sevdiğiniz şeyleri veganlaştırmanın yollarını aramaya başladığında, dünyayla daha güçlü bir bağ kuruyorsun. Artık sadece bir tüketici değil, bir düşünür oluyorsun. Tabağını, kendini, hayvanları ve çevreyi önemsiyorsun. Karnını rastgele şeylerle doldurmak yerine iyi gıdaya ulaşmayı, sağlıklı besinleri tüketmeyi amaçlıyorsun.

Veganlık kelimesine bir tepki var.. Ben toplulukla bağ kurmaya çalışıyorum, vegan olsun ya da olmasın, bizim mahallede, okulumuzda merak eden, soru soran herkese kapı açık. Chorlton’da uzun zamandır hayalini kurduğum ev var etmek için çalıştığım hayali yaşıyorum. Her mahallede bitki bazlı bir topluluk mutfağı olması gerektiğine inanıyorum. Burada yoktu, o yüzden ben kurdum ve Manchester topluluğu için ücretsiz yemek pişirme dersleri vermekten büyük keyif alıyorum. Greens & Others olarak, kaliteli gıdaya erişimin bir insan hakkı olduğuna ve yalnızca ayrıcalıklı kesime hitap etmemesi gerektiğine inanıyoruz. Amacımız ücretsiz yemek pişirme dersleri, ücretli ustalık sınıfları, ödeme gücüne göre öğle yemeği menüleri sunmak. Gelişmek için birbirimize ihtiyacımız var, topluluk odaklı, bitki bazlı mutfak, bunun yolu.
Emel’in yolculuğunu buradan keşfedebilirsin.