Veganlık önümüzdeki yıllarda karşıt bir politik duruş olarak daha da göz önünde olacak. Daha da çok insanı huzursuz edeceğiz. Huzursuzluk elzem.
- The Vegan Gazette
- 6 May
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 14 May
Tanışalım: Hazal Yılmaz
Kendimi şanslı sayıyorum çünkü çocukluğumdan beri etli yemekleri pek sevmez, çoğunlukla mücadele vererek ve ayıklayarak tüketir, ıspanağın üzerine de yoğurt koymazdım. Keçiler, eşekler ve kuzularla çok sık fotoğraflanmışım. Onların en yakın arkadaşım olduğu hikayeler var daktiloyla yazılmış. Paris’te geçirdiğim, peynir tabakları ve omletin beslenmenin hammaddesi olduğu, Ege’de kalamar ve karidesin masaya VIP olarak katıldığı yılların haricinde, hayvansal ürünlere ilgim olmadı. Hayatımın uzun dönemlerinde vejetaryendim, bazı doktorların etin beslenme için elzem olduğunu baskılaması, benim zaman zaman başgösteren demir eksikliğim ve o yıllarda beslenme konusundaki bilgisizliğim sebebiyle vegan olmam biraz zaman aldı.
2017’de, vücudumda eksik olan D vitamini ve demirin yanı sıra, bende noksan olmasa da vegan beslenmede hep bir soru olarak karşımıza çıkan protein ve B12 üzerine araştırmalar yapmaya başladım. Tam bu süreçte Londra’da taşındım. Son 7 yıldır veganım. İyi ki. Londra, bu konuda muazzam bir eğitmen. Dünyanın en çeşitli ve vegan dostu şehirlerinden biri. Veganını bulamayacağınız bir dünya mutfağı yok. Net. Varsa da marketlerde satılanlar ve sosyal medyada takip edilenlerle yaratmak çok kolay. Burada ne yediğimle yargılanmıyorum, kolayca bilgi bulabiliyorum, vegan olduğumu gururla söyleyebiliyorum ve bir çorbanın içinde tereyağı, bal, kemik suyu ya da olası yumurta izleri hakkında detaylı soru sormak zorunda kalmıyorum. Rutin kan tahlillerimin de gösterdiği gibi, vegan ve daha sağlıklı olabilirim.

Vegan olduğum günden beri, neyi, nasıl ve neden yediğim konusunda da bambaşka bir bilincim oluştu. Veganlığın, sadece sebzenin, bitkinin, meyvenin, kuru baklagillerin ve kuruyemişin uçsuz bucaksız dünyasını değil, aynı zamanda hoşgörüyü de öğrettiğine inanıyorum. Önyargılara, pardon burada düzenleme yapmak isterim: yargılara karşı tahammül gösterdikçe, dinlemeyi, kendini daha açık ve sükunetle ifade etmeyi de öğreniyorsun. İletişim ve başkalarını anlama yeteneği, zamanla tüm ilişki biçimlerini güçlendiriyor. Bu içgüdü, bir araya gelen, birbirini anlamaya çalışan ve zamanla farklılıklarla “biz” olacak bir grup insanının temeli.
"
Veganların vegan olmayanları yargıladıkları gibi bir algı var. Bu aslında dünyaya ve kendine yararlı olacağına inandığın temel inancın sebebiyle seni aşağılama, eleştirme, dalga geçme dürtüsünde olana, ötekileştirene başkaldırı.
Veganlar bir bütün değil, diğer tüm insanlar gibi, çeşitli değerlere ve ilgi alanlarına sahip. Ben hayvanların insanlar kadar yaşama hakkına sahip olduğu inancına dayanarak, önceden öğrenilen tatları ve alışkanlıkları terk ettiğim bir yaşam biçimi olarak veganlığı seçiyorum; dünyanın geleceği için karbon ayak izimi azaltarak yaşıyorum bu esnada da özellikle süt endüstrisinin ekofeminist okumalarını yapıyor, bir kez daha dişinin insanlık tarafından nasıl sömürüldüğüne tanık oluyorum. Vegan olmak eşittir eyleme geçmek. Ben bunu The Vegan Gazette’i kurarak yapıyorum. Bambaşka sokaklarda bambaşka aktivistler fabrikalar önünde, pub sohbetlerinde, meyhane masalarında, okul kantinlerinde, sahnede, ekranda. Veganlık önümüzdeki yıllarda karşıt bir politik duruş olarak daha da gözününde olacak. Daha da çok insanı huzursuz edeceğiz. Huzursuzluk elzem.
Hazal’ın hikayesinin devamı burada.